UNUTULMUŞ TANRIÇA
Yaratılış mitolojisini bir kez daha , Yunan Lirik
Şiirlerinden okurken, Alcman’ın
“Scholia” ( İ.Ö
7.yy) adlı eserinden yaratılış kozmojenisi ile ilgili 5.kısımda yer alan bir
mit çok ilgimi çekti. Bu anlatım çok bilinen Olimpus hikayelerine farklı bir
bakış açısı getiriyor.
Okuduğumuz mitolojik hikayelerde daha çok sözü edilen, ilk yaratılmış tanrı ve tanrıçaların efsanevi
ebevynleri olan Uranüs ve Gaia ile başlayan soylarını ve yaşadıkları maceraları
oluşturan hikayelerdir ve bunları çoğumuz biliyoruz. Babadan oğula geçen
hakimiyet ve saltanat öyküleri çoğunlukla benzer bir senaryo ile, bir kardeşin babayı
tahttan indirip, kardeşlerin aralarında müteffik ve düşman olarak ayrılması ve
kardeşlerden eş edinme ve sonsuz bir çoğalma iştahı ile beğendikleri her
ölümsüz ve ölümlüden çocuk yapma durumu ile sanki tüm ölümsüzlerin birbiriyle
akraba olduğu bir mitolojik yapı var. Edebi çalışmaların mitolojik
gelenekten esinlendiği temalar
genellikle bu Olimpus kökenli hikayeler.
Oysa okuduğum bu parçada farkettim ki aslında daha derin bir
felsefi ve teolojik inanç temelli temalar taşıyan bir yaratılış kavrayışı
mevcut. Yaratılış hikayesinde kozmozun içinde kaos denilen boşlukta belli bir
forma ve şekle sahip olmadan varolan ezelden gelen enerjiler, tanrının çoğalmak
ve varoluşa bir amaç yaratmak için öncelikle kendine bir eş yaratması ve onu
kendi zıt kutbu olarak yaratmasından bahsediyor. Ezeli enerjilerin içinden
çıkarak zamanı başlatan tanrı Khronos / (Süreç, süregelen zaman anlamında. Mitoloji
de ve astrolojik kültürde diğer adı Satürn çoğu hikayede Uranüs’ün oğludur ve
Rhea ile evlidir) , ondan sonra, ona eş olarak yaratılan tanrıça Ananke ile
birlikte, birbirine sarmalanmış iki yılan gibidirler , kolları evrenin çevresini sarmalayarak, yaratılışın
tohumu olacak yumurta şeklinde tüm dişil ve erkil enerji kalıplarını içeren bir
materyal formu içlerinde saklamaktaydılar. Daha sonra bu yumurtayı sıkıştırarak
çatlattılar ve yaratılışın 3 önemli parçası meydana çıktı. Hava, su ve toprak.
Havanın ortaya çıkması ile karanlık Erebos oluştu ancak hala ışık yoktu. Satürn
yaratılışa bir amaç sağladı, Ananke ise tüm yaratılmışlara uymaları gereken
değişmez kaderi verdi. Ananke hareketi sağladı ve küreler dönmeye başladı,
hareket ve zaman evrenin oluşumu için en önemli iki güçtü. Dönen küreler, zaman
akışına bağlı olarak kaderimizi harekete geçirdiler. Bu oluşum evrende değişmez
bir takım yasaların doğmasına neden oldu ve onlardan sonra yaratılan her tanrı
ve tanrıça da bu kaderden ve yasalardan kaçamadı. Antik Yunanca’da yer alan
deyiş: “ Tanrılar bile Ananke’yle savaşamaz” ile kadere karşı gelinmeyeceğini
ve bize bahşedilen kadere razı olmamızı ve boşuna değiştirmek için savaşmamızı
ifade ediyor.
Khronos ve Ananke başlangıcı ve sonu temsil eder, evrende
her an herşeyin içinde başlangıcın ve sonun nitelikleri birarada bulunur. Bu
iki ezeli enerji bir DNA sarmalı gibi hayatın şifrelerini içinde taşıyan kozmik
birer yaratıcı enerjidir. Daha sonra, yaratılışın amacına uygun olarak karanlık
içinden materyaller ayrışmaya başlayınca ışık meydana geldi ve ışık meydana
gelince Gündüz oluşabilmesi için gezegenler ve Güneş meydana geldi. Antik Yunan
lirik şiirlerinden anlaışıyor ki Ananke ve Khronos, meşhur Olimpus
sakinlerinden çok önce inanç halkası içine girmiş tanrılardandır. Ananke, Gaia
adı verilen yeryüzü tanrıçasından daha da eskidir çünkü toprak ve gökyüzü
yaratılmadan öncesine ait süreçi oluşturan tanrıça Ananke’dir.
Kehanet tapınaklarında, Ananke’nin çok nadir de olsa
günümüze kadar ulaşabilen bir kaç freski vardır. Sırtında kanatlar, üzerinde
beyaz uzun bir tünik, başında topuzunu içine alan bir file ile elinde
insanlığın amacına ışık tutan bir meşale ile resmedilmiştir. Daha sonra bu
kehanet olgusu, Plato’nun “Cumhuriyet “ adlı eserinde (İ.Ö 4.yy) Ananke’nin
kızlarından bahsederek devam etmektedir. Kıyafetleri ve saç toplama tarzları
aynıdır. İsimleri Lakheis; Geçmişle ilgili şarkılar söyler, Klotho; şu ana ait
hikayeleri söyler, ve Atropos ise gelecekten bahseden şarkılar söyler, hepsi
bir arada aynı anda şarkı söylemektedirler. Bu da yaratılış mitinde bahsedilen
Khronos ve Ananke’nin birarada temsil ettikleri tüm yaratılış, geçmiş, şu an ve
gelecek hepsi bir arada varolan bir nehrin üzerinde akıp gitmektedir kavramını
yansıtmaktadırlar. Tabii anlayan zihin ve duyan kulaklar için. Ananke,
gerekliliğin çarkını döndürür, Moira’larda her gün onun çevirdiği çıkrıktan
çıkan iplerle kaderin ağlarını örer. Kader bir kez örüldümü sonu
değiştirilemez. Kimse kaderinden kaçamaz , tanrılar ve tanrıçalar bile. Biz
ölümlüler ise zamanın akışı ve kaderin çarkları ile tanrıların evreni yaratma
amacına uygun olarak ömürler sürüyoruz. Bedenimizde ve ruhumuzda başlangıcın
sonunu taşıyarak.
Naz Bayatlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder