13 Ocak 2013 Pazar


UNUTULMUŞ TANRIÇA

 

Yaratılış mitolojisini bir kez daha , Yunan Lirik Şiirlerinden okurken,  Alcman’ın “Scholia”    ( İ.Ö 7.yy) adlı eserinden yaratılış kozmojenisi ile ilgili 5.kısımda yer alan bir mit çok ilgimi çekti. Bu anlatım çok bilinen Olimpus hikayelerine farklı bir bakış açısı getiriyor.

 

Okuduğumuz mitolojik hikayelerde daha çok sözü edilen,  ilk yaratılmış tanrı ve tanrıçaların efsanevi ebevynleri olan Uranüs ve Gaia ile başlayan soylarını ve yaşadıkları maceraları oluşturan hikayelerdir ve bunları çoğumuz biliyoruz. Babadan oğula geçen hakimiyet ve saltanat öyküleri çoğunlukla benzer bir senaryo ile, bir kardeşin babayı tahttan indirip, kardeşlerin aralarında müteffik ve düşman olarak ayrılması ve kardeşlerden eş edinme ve sonsuz bir çoğalma iştahı ile beğendikleri her ölümsüz ve ölümlüden çocuk yapma durumu ile sanki tüm ölümsüzlerin birbiriyle akraba olduğu bir mitolojik yapı var. Edebi çalışmaların mitolojik gelenekten  esinlendiği temalar genellikle bu Olimpus kökenli hikayeler.

 

Oysa okuduğum bu parçada farkettim ki aslında daha derin bir felsefi ve teolojik inanç temelli  temalar taşıyan bir yaratılış kavrayışı mevcut. Yaratılış hikayesinde kozmozun içinde kaos denilen boşlukta belli bir forma ve şekle sahip olmadan varolan ezelden gelen enerjiler, tanrının çoğalmak ve varoluşa bir amaç yaratmak için öncelikle kendine bir eş yaratması ve onu kendi zıt kutbu olarak yaratmasından bahsediyor. Ezeli enerjilerin içinden çıkarak zamanı başlatan tanrı Khronos / (Süreç, süregelen zaman anlamında. Mitoloji de ve astrolojik kültürde diğer adı Satürn çoğu hikayede Uranüs’ün oğludur ve Rhea ile evlidir) , ondan sonra, ona eş olarak yaratılan tanrıça Ananke ile birlikte, birbirine sarmalanmış iki yılan gibidirler  , kolları evrenin çevresini sarmalayarak, yaratılışın tohumu olacak yumurta şeklinde tüm dişil ve erkil enerji kalıplarını içeren bir materyal formu içlerinde saklamaktaydılar. Daha sonra bu yumurtayı sıkıştırarak çatlattılar ve yaratılışın 3 önemli parçası meydana çıktı. Hava, su ve toprak. Havanın ortaya çıkması ile karanlık Erebos oluştu ancak hala ışık yoktu. Satürn yaratılışa bir amaç sağladı, Ananke ise tüm yaratılmışlara uymaları gereken değişmez kaderi verdi. Ananke hareketi sağladı ve küreler dönmeye başladı, hareket ve zaman evrenin oluşumu için en önemli iki güçtü. Dönen küreler, zaman akışına bağlı olarak kaderimizi harekete geçirdiler. Bu oluşum evrende değişmez bir takım yasaların doğmasına neden oldu ve onlardan sonra yaratılan her tanrı ve tanrıça da bu kaderden ve yasalardan kaçamadı. Antik Yunanca’da yer alan deyiş: “ Tanrılar bile Ananke’yle savaşamaz” ile kadere karşı gelinmeyeceğini ve bize bahşedilen kadere razı olmamızı ve boşuna değiştirmek için savaşmamızı ifade ediyor.

 

Khronos ve Ananke başlangıcı ve sonu temsil eder, evrende her an herşeyin içinde başlangıcın ve sonun nitelikleri birarada bulunur. Bu iki ezeli enerji bir DNA sarmalı gibi hayatın şifrelerini içinde taşıyan kozmik birer yaratıcı enerjidir. Daha sonra, yaratılışın amacına uygun olarak karanlık içinden materyaller ayrışmaya başlayınca ışık meydana geldi ve ışık meydana gelince Gündüz oluşabilmesi için gezegenler ve Güneş meydana geldi. Antik Yunan lirik şiirlerinden anlaışıyor ki Ananke ve Khronos, meşhur Olimpus sakinlerinden çok önce inanç halkası içine girmiş tanrılardandır. Ananke, Gaia adı verilen yeryüzü tanrıçasından daha da eskidir çünkü toprak ve gökyüzü yaratılmadan öncesine ait süreçi oluşturan tanrıça Ananke’dir.

 

Kehanet tapınaklarında, Ananke’nin çok nadir de olsa günümüze kadar ulaşabilen bir kaç freski vardır. Sırtında kanatlar, üzerinde beyaz uzun bir tünik, başında topuzunu içine alan bir file ile elinde insanlığın amacına ışık tutan bir meşale ile resmedilmiştir. Daha sonra bu kehanet olgusu, Plato’nun “Cumhuriyet “ adlı eserinde (İ.Ö 4.yy) Ananke’nin kızlarından bahsederek devam etmektedir. Kıyafetleri ve saç toplama tarzları aynıdır. İsimleri Lakheis; Geçmişle ilgili şarkılar söyler, Klotho; şu ana ait hikayeleri söyler, ve Atropos ise gelecekten bahseden şarkılar söyler, hepsi bir arada aynı anda şarkı söylemektedirler. Bu da yaratılış mitinde bahsedilen Khronos ve Ananke’nin birarada temsil ettikleri tüm yaratılış, geçmiş, şu an ve gelecek hepsi bir arada varolan bir nehrin üzerinde akıp gitmektedir kavramını yansıtmaktadırlar. Tabii anlayan zihin ve duyan kulaklar için. Ananke, gerekliliğin çarkını döndürür, Moira’larda her gün onun çevirdiği çıkrıktan çıkan iplerle kaderin ağlarını örer. Kader bir kez örüldümü sonu değiştirilemez. Kimse kaderinden kaçamaz , tanrılar ve tanrıçalar bile. Biz ölümlüler ise zamanın akışı ve kaderin çarkları ile tanrıların evreni yaratma amacına uygun olarak ömürler sürüyoruz. Bedenimizde ve ruhumuzda başlangıcın sonunu taşıyarak.

 

Naz Bayatlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder